Biraz geç keşfetmekle birlikte, hukukçular ve avukatlar için başucu kitabı olduğuna inandığım bir eserdir.
Sanırım, öncelikle kitabın yazarı Av. Ord. Prof. Dr. Ernst Hirsch’in etkileyici hayat hikayesi ile Türkiye’ye gelişinden kısaca bahsetmeliyim.
Prof.Dr. Ernst HiRSCH, 20 Ocak 1902’de Almanya’da Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, 1920 yılına kadar ilk, ortaokul ve liseyi Friedberg (Hessen)’de okumuştur. 1920 yılında liseden mezun olduktan sonra Frankfurt’ta amcası Otto Hirsch’in bankasında çalışmaya başlamış ve aynı zamanda üniversitede Ekonomi ve Sosyal Bilimler okumuştur. 1922’de önce Münih, sonra da Giessen Eyalet Üniversitesi Hukuk Fakültelerinde hukuk eğitimini tamamlayıp 1924’te mezun olmuştur.
1930’da Frankfurt’ta, Ticaret Hukuku, Medeni Hukuk, Alman ve Uluslararası Özel Hukuku dallarında doçent olarak ders vermiştir. 1931’de Frankfurt Asliye Hukuk Mahkemesine atandıktan sonra, 7 Nisan 1933 tarihli “Meslek Memurlukları Koşullarını Yeniden Düzenleme Yasası” gereği, “Ari Irk”a mensup olmadığı için, yargıçlık memuriyetini kaybettiği gibi, doçent olarak da öğrenim yaptırması yasaklanmıştır. Hirsch, kısa bir süre sonra kendisine verilen turistik bir pasaportla Hollanda’ya geçmiş ve Amsterdam’da geçici olarak Ticaret Hukuku okutma şansına sahip olmuştur. Sonrasında İstanbul Üniversitesinden kesin bir davet almıştır.
İstanbul Üniversitesinde göreve başlayan Hirsch, üçüncü yılın sonunda Türkçeyi mükemmel öğrenmiştir. Başlangıçta derslerini Almanca olarak anlatan Hirsch’in Almancaya hakim bir çevirmeni vardır. Ancak çevirmenin hukukçu olmaması sebebiyle Hirsch, öğrencilerin anlattıklarını doğru bir şekilde anlayamamasından endişe duymuştur.
1933-1943 yılları arasında İstanbul Üniversitesinde asıl çalışma alanı olan Ticaret Hukukunda, Fikri ve Sınai Haklar alanlarında lisans ve doktora öğretiminde bulunmuştur. Hirsch, 1943–1952 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (AÜHF) öğretim üyeliği görevindeyken de, özellikle Türk Ticaret Kanunu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile Marka ve Patent Kanunu projelerinin hazırlanmasında “kodifikatör” olarak büyük rol oynamıştır. (Süleyman YÜKSEL, “Av. Ord. Prof. Dr. Ernst Hirsch”, Hukuk Gündemi Dergisi 2014/2 http://www.ankarabarosu.org.tr /siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2014-2/05.pdf)
Fakat hukukçu olarak kendi alanının dışında, hukuk felsefesi ve sosyolojisi alanlarındaki dersleri ve kitap ve makaleleri ile Türk hukukunda unutulmazlar arasında yerini almıştır. Kitap, GOETHE’nin “Yalnız bilmek yetmez uygulamak da gerek; yalnız istemek yetmez, yapmak da gerek” özdeyişiyle başlar.
Elbette Hirsch’in Türkçeyi öğrenmesi, dilin kıvraklığı, kitabın anlaşılır olmasını sağlamıştır. Değişen hukuk ve dil bakımından Hirsch’in ölümünden sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Banka ve Ticaret Araştırma Enstitüsü’nün katkılarıyla günümüze aktarılarak tekrar basılmış olması, iş hayatına yeni başlayan tüm hukukçular için bir şanstır.
Karşınıza çıkan hukuki sorunu en başından nasıl bir analitik düşünce tarzıyla anlamanız gerektiğini, olasılıklar üzerine düşünmeyi, bir savı bir fikri nasıl ortaya koyacağınızı, nasıl savunmanız gerektiği konusunda açık seçik, kolay anlaşılır ve samimi bir dil kullanılmıştır.
Bu noktada kitabı, yine kitaptan alıntılarla biraz da olsa anlatmak yerinde olur sanırım;
Kitabın giriş bölümü, “Hukukçunun değeri, bilgi derecesi ile değil, bilgisini uygulama yeteneğiyle ölçülür.” ifadesiyle vurucu bir biçimde başlar.
"Hukuki ilişkinin kanuni unsurları" kısmında;
“Çalışmak isteyen herkes aradığını daima bulur; elverir ki, çalışma ve araştırmaya hevesli ve istekli bulunsun ve neyin nasıl aranacağını, vaktini boşa geçirmeksizin öğrenmiş olsun. Fakat her nedense, sayısı küçümsenmeyecek yetişmiş hukukçularımız bile, bu bakımdan istenen verimi sağlayamamaktadırlar. İnsana tuhaf gelse bile, bir kanun veya içtihadın nerede ve nasıl aranacağını hiç bilmeyenler, sanıldığından çok fazladır.”
“Olumlu bilgiye sahip değilseniz yarı yolda kalmaya mahkumsunuz. Bu olumlu bilgi ise, ancak kitaplardan çalışmakla elde edilir.”
"Problem çözümünün dış biçimi" kısmında;
“ “Fazla mal göz çıkarmaz” diye bir atasözü varsa da, hukukta buna çok önem vermemek, daha uygun olur. Tam tersine birçok hallerde, hukukta bilgiçlik taslamak yarar yerine zarar getirir. Pratik hayatta da sınavlarda olduğu gibi -hele soru sade ve bir iki cümle ile izah edilebilir türden ise- cevapların, kötü tesir bırakabileceği kaygısı içinde, gereksiz ve yersiz fikirlerle doldurulup taşırıldığı görülmektedir. Bunun sebebi de yapılan ödevi, muhtevasının değerine bakacak yerde, sayfa adedine göre takdir edenlerin, ne yazık ki çok olmasıdır. Fakat uygulamada bu çeşit mütalaaların kof çıktığı çok görülmüştür. Her mütalaanın, her lahikanın ve her kararın belli başlı amacı, muhatabı tarafından en büyük dikkatle okunmaktır.”
"Hitabet ve hazırcevaplık" kısmında;
“Yazılarda nasıl ki, sadece konu ile ilgili olan noktalara objektif tarzda değinmek, önemli yönleri belirtmek, “sadet” dediğimiz asıl konudan sapmamaya dikkat etmek gerekiyorsa, duruşmalarda söz alırken de aynı yöntemlere uymak gerekir.”
"Üslupta açıklık ve objektiflik" kısmında;
“Fikrinizi açık olarak anlatınız! Üslubunuz, herkesin, fakat özellikle halkın bile anlayabileceği bir üslup olmalıdır!”
şeklinde açıklanan hususlar, halen günümüzde geçerliliğini koruyan önemli tespit ve önerilerdir. Bence, her yeni başlayan avukatın bir kere okuması gereken, mesleğiniz boyunca arada bir bakıp tekrar tekrar tazelenmenizi sağlayacağını düşündüğüm özel bir eserdir. Keyifli okumalar…
Avukat Aslıhan Gürbüz Sevim
17 Eylül 2020
Ankara
Comments