Sözlük anlamıyla hata; istemeyerek ya da bilmeyerek yapılan yanlış, yanılma; bilmemek ya da yanlış bilmek şeklinde tarif edilebilir. Ceza hukuku bakımından hata, bilmeme halinin sonucu olarak, failin iradesi ile oluşan netice arasındaki uyumsuzluktur. Hata hükümleri Türk Ceza Kanununun 30. maddesinde düzenlenmiştir.
Hata, kural olarak, iradenin oluşum sürecine etki ederek, gerçeğin yanlış olarak tasavvuru veya bilinmemesi nedeniyle iradenin bozulmuş olarak doğmasıdır. Başka bir deyişle, kişinin gerçekte meydana getirdiği gerçeklikle, zihninde oluşan tasavvurun uyuşmamasıdır.
Hata ilk olarak fiili hata ve hukuki hata olarak iki şekilde ayrıma tabi tutulur;
Fiili hatada dış dünyaya ait bir şey olduğundan farklı olarak algılanır. Yani bir algılama hatası vardır.
Hukuki hata ise hukuki bir kuralın olduğundan farklı olarak değerlendirilmesidir. Burada bir değerlendirme hatası vardır. Meşru bir savunma içerisinde olduğunu düşünmek gibi…
Hata ikinci olarak; kastı kaldıran hata ve kusuru etkileyen hata olarak karşımıza çıkar;
Kasta ilişkin hatada, dış dünyada olan hususları farklı algılamak, suçun manevi unsuru olan kastı etkilemektedir ve ortadan kaldırmaktadır.
Eğer hata, yapılan hareketin hukuki sonuçlarına ilişkin ise, bu durumda kişinin bu hatayı yapmakta kusurlu olup olmadığına bakılmalıdır.
Kast, suçun yasal tanımındaki maddi unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bunlara ilişkin bilgisizlik, eksiklik veya yanlış bilgi kastı ortadan kaldırır. Örneğin bir kişi masanın üzerindeki telefonu kendisine ait olduğunu zannederek almışsa, artık “hırsızlık” suçu oluşmaz.
Türk Ceza Kanunu’nun 30.1. maddesinin ikinci cümlesinde hataya düşülen unsurlar bakımından gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi halinde sonuç değişebilecekse taksirle işlenmiş bir haksızlıktan söz edilir. Fakat bu durumda da, işlenen fiilin kanunda taksirle işlenebilen bir suç olarak tanımlanması gereklidir.
Kişi bazen hareket ederken, fiilinin haksızlık teşkil ettiğinin farkındadır. Ancak hareketinin hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu zannetmektedir. Örneğin ateşli silahla yaralamada, meşru bir savunma içerisinde olduğunu ya da mesleği gereği bunu yapmak zorunda olduğunu düşünebilir.
Diğer taraftan kişinin kusurunu kaldıran ya da azaltan nedenlerde hata eden kişi bu hatasından yararlanır. Bu hatanın ise kaçınılmaz bir hata olması gereklidir. Hatanın kaçınılmaz olması Yargıtay içtihatları ile şu kriterlere bağlanmıştır; kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu ortam, sosyal ve kültürel çevre koşulları. Bu kriterler doğrultusunda kişinin hatası kaçınılmaz ise, fail suçtan ötürü cezalandırılmaz.
Kusuru kaldıran nedenlerden biri zorunluluk hali olabilir. Kişinin amirinden aldığı emir hukuka aykırı olduğu halde, bunu yerine getirmesinin zorunluluk hali kapsamında kalacağını düşünebilir. Bu yanılgı halinde kusuru ortadan kalkar.
Kusuru azaltan nedenlere ise haksız tahrik halini örnek vermek mümkündür. Örneğin çocuğuna zarar verdiğini düşündüğü kişiye karşı hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen fail, zarar veren kişi konusunda yanılmışsa, haksız tahrik koşulları bakımından hataya düşmüştür ve bu hatadan yararlandırılmalıdır.
En çok tartışma konusu olan husus ise, Türk Ceza Kanununun 30.4 maddesi kapsamında düzenlenen, işlenen fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz hataya düşen kişinin cezalandırılmamasıdır. Bu tür hata halinde de yine kişinin kusuruna bakılmalıdır.
Kişinin bulunduğu ortamda, bir haksızlık bilincinde olup, hukuka uygun durumu tercih edebilecek iken, haksız olan davranışı yapması halinde kusurlu davranmış olur. Fakat fail, davranışının haksızlık oluşturduğu konusunda hataya düşmüş ise artık bu durum, kusurluluğunu ortadan kaldıran, dolayısıyla cezayı ortadan kaldıran bir nedendir.
Kişinin fiilinin haksızlık oluşturduğu konusundaki hatası kaçınılamaz nitelikte ise cezayı ortadan kaldırır. Eğer kişi, bilgi düzeyi, eğitim durumu, kişisel yetenekleri, bulunduğu ortam itibariyle davranışının haksızlık oluşturduğu bilecek durumda ise bu durumda kusurlu kabul edilecektir.
Hatanın kaçınılabilir nitelikte olması halinde; diğer söyleyişle kişinin haksız olan davranışı bilmesi gerektiği konusunda kusurlu olduğu tespit olunursa; bu husus, temel cezanın belirlenmesi konusunda göz önünde bulundurulur. Bu konuda Türk Ceza Kanununda açık bir düzenlemenin bulunmaması ise uygulamada tereddüt yaratmaktadır. Genel olarak doktrinde, kişinin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı ile amacı ve hareketinin nedenine bağlı olarak Türk Ceza Kanunu'nun 61. maddesi kapsamında temel ceza konusunda değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
O halde hatanın kaçınılabilir olduğu nasıl tespit edilecektir? Bu durum, kişinin "davranışının gerçekleştiği an" esas alınarak belirlenmelidir.
Öncelikle kişi davranışının hukuka aykırı olduğunu anlayabilmelidir.
Kişi davranışı sırasında, hukuku düzeninin bunu onaylamadığını sorgulayacak somut bir durum bulunmalıdır.
Ayrıca, davranışının hukuka aykırılığını anlayabilmesi için mevcut olanakları kullanması kişiden beklenebilir olmalıdır.
Türk Ceza Hukukunun tartışmalı konularından biri olan “hata” konusuna dair ayrımın, mevzuat ve verilen örnekler çerçevesinde, her olay kapsamında detaylı olarak incelenerek, buna göre sanığın kastına ve kusuruna etkisinin belirlenmesi ve yargı kararlarına yansıtılması gerektiği inancındayız.
Av.Aslıhan Gürbüz Sevim
Mayıs 2022
Yararlanılan Kaynaklar:
Comments