6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun, 10 Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle birlikte, marka, patent, tasarım ve coğrafi işaretlerin tescil ve korunmasına ilişkin eskiden kanun hükmünde kararnamelerle getirilen düzenlemeler, tek kanun altında toplanmıştır. Tasarımlar bakımından, Sınaî Mülkiyet Kanunu ile yeni bir dönem başlamıştır.
Tasarım, Sınai Mülkiyet Kanununun 55. maddesine göre; ““ürünün tümü veya bir parçasının ya da üzerindeki süslemenin çizgi, şekil, biçim, renk, malzeme veya yüzey dokusu gibi özelliklerinden kaynaklanan görünümü” dür.
Tasarım korumasının şartları temel olarak, yenilik, ayırt edicilik ve kamuya sunulmasıdır.
Yenilik, mutlak olarak bir tasarımın daha önce dünyanın hiçbir yerinde kamuya sunulmamış olmasıdır.
Ayırt edici özelliği ise şöyle açıklayabilliriz; bir tasarımın bilgilenmiş kullanıcı üzerinde bıraktığı genel izlenim; kamuya sunulmuş herhangi bir tasarımın aynı kullanıcı üzerinde yarattığı genel izlenimden farklı ise bu tasarımın ayırt edici niteliğe sahip olduğu kabul edilir.
Bilgilenmiş kullanıcıdan kasıt ise; tasarımın uygulandığı ürün hakkında normal bir kullanıcıya göre daha fazla bilgisi olan, bu konuda araştırma yapmış, ürünleri incelemiş ancak, bir uzman kadar teknik bilgiye sahip olmayan kişidir.
Tasarımın tescil edilmesi ile ürün korunmaya başlayacaktır. Tasarımını tescil ettiren kişi, inhisari nitelikte yetkilere sahiptir. Yani yetkiler sadece tasarımı tescil ettiren kişide, tek elde toplanır. Tescil mutlak hak sağlar, herkese karşı ileri sürülebilir. Tasarım hakkı, hukuki işlemlere konu edilebilir, tescil edildiği ülke sınırları içerisinde geçerlidir ve 5 yıl boyunca korunur.
Tasarım tescili hak sahibine tasarlanan veya tasarımın uygulandığı ürünü üretme, piyasaya sunma, satma, sözleşme yapmak için icapta bulunma, ithal etme ve bu amaçlarla elde bulundurma, kullanma haklarını verir. Tasarım sahibi, izni olmadan, kendisi dışında başkalarının bu ürünü üretmesine, satmasına, piyasaya sürmesine, ithal etmesine, ticari amaçla elde bulundurmasına ve kullanmasına engel olabilir.
Bazen tasarım tescilinin kötüniyetli olması mümkündür. Tescilin sağladığı korumadan yararlanılarak üçüncü kişilere zarar verilebilir. Bu durumda tasarım tescilli olduğu sürece, üçüncü kişilerin kötüniyetli tescilinden doğan zararlarını tazmin ettirmeleri için, Sınai Mülkiyet Kanununun 77. maddesine göre, tasarımın kötüniyetle tescil ettirilmiş olduğunu ispatlanması gereklidir. Kötüniyetle tasarımın tescili halinde, bu tasarımın hükümsüzlüğünü talep etmek, sonrasında doğan zararlardan dolayı tazminini istemek mümkündür.
Kötüniyet kavramını, dürüstlük kuralı içerisinde açıklayabiliriz. Dürüstlük kuralına göre, bir kimseden davranışlarında dürüst, namuslu ve makul olması beklenir.
Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi şu şekildedir; “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” Dürüstlük kuralına aykırı davranış ise, hakkın kötüye kullanılmasına sebep olur.
Kötüniyetli olarak bir tasarımın tescilinin, dürüst olmayan bir davranış olacağı açıktır. Tasarım sahibi, kendisine tanınan tescil hakkını ve bu yolla sağlanacak korumayı amaca aykırı olarak elde etmiş olur.
Biraz önce de söylediğimiz gibi, tasarım tescili ile kişiler, tescilsiz tasarımlardan daha avantajlı hale gelir ve tekelci haklar içeren korumaya sahip olur. Ancak hukukta temel bir ilke olan dürüst davranma, tasarımın sadece tescil edilmesi ile sağlanan haklara ve korumayı sınırlandırır. Sırf aynı alanda üretim yapanlara zarar vermek ve rekabete engel olmak amacıyla, tasarımların tescili halinde, kanun bu kötüniyeti korumayacaktır. Aksi halde, ürünü alacak tüketiciler bakımından da rekabet önlenerek, aynı ürüne daha ucuza ya da daha kaliteli olarak ulaşma olanakları ortadan kalkmış olacaktır.
Konuyla ilgili olarak, henüz Sınai Mülkiyet Kanunu yürürlüğe girmeden önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen, tasarımlara ilişkin önemli bir kararla yazıma son vermek istiyorum,
“Davalının basiretli bir tacir olmasının beklenmesi nedeniyle de (TTK m.20/2), kendisinin de içinde bulunduğu ilgili piyasada daha önce kamuya sunulmuş olan ürünler hakkında yeterli derecede bilgiye sahip olduğunun kabulü gereklidir. Buna rağmen davalı, piyasada yaygın olarak 1991 yılından beri var olan bir ürünü kendi tasarımıymış gibi 1997 yılında tescil ettirmiştir.
Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kişinin iyiniyet iddiasında bulunamayacağında da şüphe yoktur (TMK. m.2).
Bu itibarla, davalının Türkiye’deki endüstriyel tasarım tescillerinde uygulanan incelemesiz sistemden yararlanarak tescilini sağladığı, ancak daha sonra yeni ve ayırt edici niteliğinin bulunmaması nedeniyle koruma kapsamında olmadığı mahkemece belirlenerek hükümsüzlüğüne karar verilen “harc-ı alem” tasarım tescili ve bu tescile dayalı hakları, yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere 554 sayılı KHK’nin 45/1 maddesi hükmü uyarınca hiç “doğmamış” sayılır ve gerçekte var olmayan bir hak iddiası ile davacı tarafta oluşmasına neden olunan zararların tazmini gerekir.” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 27.03.2013 tarihli, 2013/11-209 Es., 2013/339 Kr. sayılı kararı )
Faydası olsun umarım…
Av.Aslıhan Gürbüz Sevim
Mart 2021
Yararlanılan kaynaklar
© Bu sitedeki yazılar, yazar adı ve site kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Comments