5 Nisan Avukatlar Gününün yaklaştığı şu günlerde, pek çok şey söylenebilir meslekle ilgili.
Avukatların yargılamanın kurucu unsuru olduğunu, iddianın savunmasını veyahut tezin antitezini yargılamada sunmakla görevli olduğunu ya da adil bir yargılamanın vazgeçilmezi olduğunu söylemek, buna rağmen şiddete maruz kaldıkları konusunda büyük büyük konuşmak mümkün.
Hukuk fakültelerinin artmasıyla hukuk eğitiminin kalitesindeki değişiklik, bu artış nedeniyle avukat sayısının gün geçtikçe artması ya da buna bağlı olarak meslek etiğine uygun olmayan çeşitli hususlara değinmek de mümkün.
Ben bütün bunların yerine, bu defa, somuta, elde olana bakmayı, başıma gelenlerden yola çıkmayı istedim…
Yaklaşık 1,5 yıl önce bana bir telefon geldi, telefonu açtığımda karşımdaki ses, çok izlenen bir ulusal kanaldan aradıklarını, iş dünyasına ilişkin bir programlarının olduğunu, röportaj yapmak isteyip istemediğimi sordu. Bu tür durumlara genellikle şüpheyle yaklaşırım. İstemediğimi söyleyip kapattım. (onbinlerce avukat arasından ben mi, olabilir mi?, dedim içimden.)
Aradan uzun bir süre geçtikten sonra (belki 8, belki 10 ay) bir telefon daha aldım. Aynı ulusal kanaldan, aynı taleple. İkinci kez olunca, ne istediklerini anlamak istedim. Telefondaki ses, ofisime gelip 15 dakikalık çekim yapacaklarını, istediğim bir konuyu seçip konu hakkında konuşabileceğimi, ofisim ve benim hakkımdaki bilgilerin programlarında reklamsız yayınlanacağını, aynı zamanda yurt dışında da aynı yayının bir kez daha tekrarlanacağını anlattı. Bu görünürlüğünüzün artmasını sağlayacak, dedi. Peki, karşılığında ödeme yapacak mıyım? diye sordum. 15 dakikalık yayın için, ikibin beşyüz lira ve artı KDV diye yanıtladılar.
Bu tür durumlarda, şüpheye düşüp, kafamdaki soruları cevaplayamadığımda, genellikle, yazılı bir mail göndermelerini, kendilerine döneceğimi bildiririm. Aynısını tekrarladım. Gerçekten de karşımda bir programa çıkmak için teklif ve ücreti vardı. İtiraf etmeliyim ki, yıllar önce staj yaparken, televizyona çıkıp, kamuyu bilgilendirme kapsamında program yapan bir avukatın yardımcılığını üstlendiğim için, arka plandaki hazırlık, parlak ışıklar ve makyaj kısmını düşündüğümde, teklif cazip gelmedi değil.
Şimdi yeni başlayan, henüz ciddi bir deneyimi olmayan avukat arkadaşlarımı ya da benim gibi radikal bir kararla, kendi ofisini kurup, her şeye yeniden ve sıfırdan başlayan bir avukat düşünelim. Sosyal sermayesi iş yapmaya yeterli olmayan ya da bir konu hakkında, az çok bilen ama tam bilgi sahibi olmayan avukatların olduğu bir ortamda, bilinirlik ve görünürlüğün artması adına bu yola başvurmak isteyen meslektaşlarım elbette olacaktır.
Fakat, Türkiye’de henüz bu yolla müvekkil kazanan avukatlar var mıdır, tartışılır. Avukatlığınız, genellikle sosyal iletişiminizle gelişir, işi nasıl yürüttüğünüz ve sonlandırdığınızla ölçülür. Eğer birisi ofisinizin olduğu binadaki tabelayı görüp kapınızı çalıyorsa, biliniz ki, o kişi ücretsiz yardım almaya, ne kadar bilgi alabilirse onu alıp gitmeye gelmiştir. Tecrübeyle sabittir. Dava vereceğim diye içeriye girip, bütün açtığı davaların cevaplarını bana yazdırmaya çalışanlar gördüm ben…
Sonunda gelen e-maile nasıl mı cevap verdim, usulünce reddettim elbette…
Ama vazgeçmediler, yine aradılar. Bu sefer yine çok bilindik, başka bir ulusal kanaldan. Neyse ki, üçüncüsünde şunu biliyordum, sadece benim aranmadığımı… Başka avukat arkadaşlarımın da bu tür tekliflerle arandığını öğrenmiştim.
Bunun yanısıra, bütün avukat arkadaşlarım gibi ben de, Avukatlık Kanununun 55. maddesindeki, reklam yasağını, Türkiye Barolar Birliği’nin Reklam Yasağı Yönetmeliğini, Avukatlık Meslek Kurallarını zaten en başından beri biliyordum.
Gelen telefondaki ses öyle genç, öyle neşeli bir hanımefendiye aitti ki, onu kırmak istemedim ve ses çıkarmadan sabırla dinledim. Hatta bana arada, başka avukatlarla da program yaptıklarını, avukatların reklam yasağına girmediği hakkındaki fikrini de söyledi. O anda bile karşı çıkmadım. Her şeyi anlattıktan sonra, programa katılmam hakkındaki fikrimi sorunca,
“Sorduğunuz için söyleyeyim, yaklaşık 7 yıldır televizyon izlemiyorum. Ne seyretmek istiyorsam, dijital platformlar üzerinden istediğim zamanda seyrediyorum. (Gerçekten çok cahilim televizyon konusunda)
Teklif ettiğiniz ve programınızda yer almasını istediğiniz röportaj bence bir tanıtımı içermekte. Ben avukatların reklam yasağı kapsamına girmediği kısmına katılmıyorum. Aksine, Avukatlık Meslek Kurallarının 7. maddesindeki “Avukat, salt ün kazandırmaya yönelen her türlü gereksiz davranıştan titizlikle kaçınmalıdır.” kuralına aykırı olabilecek bir husus olduğunu düşünüyorum.
Uzun yıllardır bu mesleği yapıyorum. Hukuki bilgimi ve tecrübemi ortaya koyarak, bir konu hakkında, hukuki danışmanlık ve hukuki işlemleri yerine getirerek paramı kazanıyorum. Daha ötesi, hukuki bilgimin yetmediği durumlarda bile o konuyu öğrenmek, araştırmak ve sonuca bağlamak konusunda neyi nereden bulacağımı bilirim, deneyimliyim. Ben bu işi yaptığıma göre, siz bana her hafta bir konu verin, ben o hafta çalışayım, 15 dakika anlatayım, siz de bana, benden istediğiniz parayı verin, bence daha uygun olur.” dedim.
Yani, yine usulünce reddettim…
İşim kimseyi yargılamak değil. Gerçekten de ekonomik olarak sürdürülmesi gereken bir ofis varsa, ister istemez rekabetin varlığı aşikar. Avukatlığın yargılama faaliyetine aktif olarak katılan bir meslek olduğu ve kamu hizmeti yönünün varlığı göz önüne alındığında, diğer mesleklerden farklı olarak, sınırlamalara tabi olması kaçınılmaz. Zaten reklam yasağının temelindeki esas neden, avukatların, güven sağlayan vakar ve dürüstlük içinde hareket etmeleri düşüncesidir. Yoksa avukatlık kamu hizmeti yönünü kaybeder.
Bugüne kadar edindiğim deneyimle, bu meslekle ilgili söyleyebileceğim tek şey, bilginizin iyi olmasıdır. Duruşmaya girmeden önce dosyayı okumak, dilekçeyi yazmadan önce kanunu okumak, ifadeye girmeden önce ceza usulünü okumak size hiç bir şey kaybettirmez, bilakis kazandırır. Tecrübeyi uygulamayla edinirsiniz. Bu da sizi görünür yapar, öne çıkarır. Bunun için de sabır ve çalışmak gereklidir.
Av. Aslıhan Gürbüz Sevim
Nisan 2021
Comments